Kendimizi Açabilmek

Elif Sabuncuoğlu
Türkçe Yayın
Published in
3 min readSep 16, 2021

--

İnsanın tüm davranışlarının, söylediklerinin, dışarıya yansıttıklarının ardında temel bir motivasyon yatıyor aslında: Kendimizi açabilmek, anlatabilmek, tüm şeffaflığımızla kendimizi gösterebilmek. Peki ama nasıl?

Her ne kadar bilinç düzeyimizde eksik ya da kusurlu gördüğümüz yanları örtmeye, gizlemeye çalışsak da çok içerilerde, derinlerde bir parçamız o denli görülmek, duyulmak anlaşılmak ve kabul görmek istiyor. Buna ihtiyacımız var.

Ancak reddedilme ya da dışarıdan olumsuz algılanma korkuları bizi zayıflıklıklarımızı göstermekten alıkoyabiliyor. Oysa yapılan çalışmalar gösteriyor ki bir insan zayıflıklarını, kusurlarını gösterebildiği zaman yani kendini olduğu gibi yaşayabildiği zaman, yakın ilişkilerinden daha fazla doyum alıyor, iş hayatında daha iyi bir performans gösteriyor, yeniliklere açık, daha yaratıcı ve esnek bir insan haline gelebiliyor.

Bazense zayıflığımızı göstermek başka insanların eline bir ‘açık’ vermekmiş gibi düşünülebiliyor. Engin Geçtan, İnsan Olmak kitabında şöyle diyor:

‘‘Bir insan ancak kendi içinde devrikse başkaları tarafından devrilebilir.’’

Yani biz bir kere kendi kusurlarımızla yüzleşip çevremize gösterebildiğimizde kendi gerçeğimizi dürüstçe yaşama yürekliliği göstermiş oluyoruz.

Ne var ki, bu kolay bir süreç değil. Benim de tamamlayamadığım, üzerine çaba gösterdiğim bir süreç: Ben de kapılarımı yavaş yavaş temkinle açarım çoğu zaman insanlara. Çevremdeki çoğu insana da gerçek ben’i gösteremem. Bunun ardında genetik, çevresel birçok bireysel faktör vardır elbet ama birçoğumuzun kendini olduğu gibi açmasının önünde duran bir diğer engel, geçen gün okuduğum bir çalışmada karşıma çıktı:

İnsanlar diğer insanların zayıflıklarına karşı kendi zayıflıklarına gösterdiklerinden daha olumlu tepkiler gösteriyor [beautiful-mess effect]. Çalışmada katılımcılardan kendilerini bazı zorlayıcı durumlarda olduklarını ya da zorlayıcı durumda olan biriyle konuştuklarını hayal etmeleri isteniyor. En yakın arkadaşlarına aşklarını ilan ettiklerini ya da karşılarında en yakın arkadaşına aşkını itiraf etmiş biri olduğunu, fiziksel bir kusurunu gösterdikleri ya da fiziksel bir kusurunu gösteren birini, yaptıkları bir hatayı kabullendikleri ya da hatasını kabullenen birini düşündükleri üç farklı senaryo içinde iki farklı rol üstlenmiş oluyorlar.

Burada insanların zayıflıklarını gösterdiklerinde ya da zayıflıklarını gösteren biriyle karşılaştıklarında verdikleri tepkileri karşılaştırmak hedefleniyor. Bulgulara göre en yakın arkadaşına aşık olduğunu itiraf etmesi gereken kişi (aktör), karşısında en yakın arkadaşına aşkını itiraf eden biri olan kişiye (gözlemci) göre bu zorlayıcı durumu daha olumsuz algılıyor. Aynı bulgu çalışma içindeki diğer senayolarda da kendini gösteriyor.

Ancak bazı insanlarda aktör ya da gözlemci rolünde olmak fark etmeksizin yaşanan zorlu durum daha olumlu algılanabiliyor. Peki hangi insanlarda?

Tahmin etmesi zor olmasa gerek, özşefkati yüksek olan insanlar başkalarının yaşadığı zorlu duruma gösterdikleri kadar kendi yaşadıkları zorlu duruma da bir anlayış gösterebiliyorlar. Çalışma içerisinde üç farklı senaryoda da (en yakın arkadaşa aşk ilanı, fiziksel bir kusuru açıklamak, bir hatayı kabullenmek) özşefkati yüksek olan insanlarda aktör ya da gözlemci rolünde olmak arasında fark bulunmuyor. Ayrıca özşefkati yüksek olan insanlar, özşefkati düşük olan insanlara göre kendilerinin düştüğü zor durumları daha olumlu algılıyorlar.

Ayrıca bu çalışmadaki bir diğer bulgu ise, kişinin kendi zayıflıklarına karşı daha anlayışlı olması özsaygıdan bağımsız olarak, özşefkat ile ilişkili bulunuyor. Bu bulgu bize gösteriyor ki, zayıflıklarımızı göstermek durumunda kaldığımız zorlayıcı zamanlarda öz-saygının yardımı kendimize duyduğumuz şefkat kadar güçlü değil.

Bu çalışma da birçok bilge öğreti gibi kendimize şefkatli anlayışlı olmayı öğrenmemiz gerektiğini söylüyor. Kendimize şefkatli olabildiğimizde zayıflıklarımızı daha kolay gösterebiliyor, zorlayıcı bir durum yaşadığımızda kendimize daha anlayışlı yaklaşabiliyoruz. Zayıf yanlarımızı gösterdiğimiz ve kabullenici olduğumuz zaman diğer insanların zayıflıklarına karşı da daha anlayışlı olabiliyoruz böylece insanlarla daha daha etkin, daha doyum aldığımız ilişkiler kurabiliyoruz…

İşin özünde, Engin Geçtan’ın deyişiyle kendimizi olduğumuz gibi yaşama yürekliliğini gösterebiliyoruz.

Referanslar:

Bruk, A., Scholl, S. G., & Bless, H. (2021). You and I Both: Self-Compassion Reduces Self–Other Differences in Evaluation of Showing Vulnerability. Personality and Social Psychology Bulletin, 01461672211031080.

Geçtan, E., İnsan Olmak, İstanbul: Metis, 2003, s. 84–85.

--

--